Kayıtlar

Öne Çıkan

Resim
  ZİNDANDAN KURTULMAK-3 İNKÂR VE İMAN “Hakîkat bir gizli sırdır Açabilirsen gel beri. Küfr içinde îman vardır Seçebilirsen gel beri.” “Eyle sultanım eyle. Sır içinde sırdır hakikat, o halde sırrı zır (açık) etmemek gerek. An’içün erkânımızı soranlara verilen cevap “Girde gör.” olmuştur her vakit. Ne diyor aşık “Sırrını verme kallaşa, gönlü münkir kalbi daşa”. Gerçi mümin de, münkirde birbirinin içindedir. Hakikata vasıl olmuş müminin ilk durağıdır münkirlik. Şaşırma öyle gadasını aldığım hele düşün bir; mümin kimin müminidir, münkir neyin münkiridir.” Hasan Dede “ Biz münkiri müminlerden seçeriz ” La Edri Hakikat; Adem’den Hatem’e, Hatem’den bu deme sırrın sır içinde sır edildiği bir râhtır. Dolayısıyla Hasan Dede’nin söylediğinden de anlaşılacağı üzere bu sır yalnızca ehline açılmalı, gayrısına faş edilmemelidir. Hakeza kâl ehli söylesende anlamaz, hâl ehline ise söylemeye ne hacet? Bu yazıdaki konumuz inkâr ve iman mefhumudur. Zindandan Kurtulmak yazı serisinin...
Resim
  Gastronomi ve İnanç Etkileşimi Üzerine Bir İnceleme: Yemin Etme Aracı Olarak Dolu İçme İnsanlık tarihi kadar eski olan ve bireyin yaşamını sürdürmek için gereksinim duyduğu fiziksel ihtiyaçlarının başında yeme-içme gelmektedir. Zamana ve ortama bağlı baskın kültürel karakterlerle lezzet, tat, form ve çeşitleri değişiklik gösterse de bu gereksinim hiçbir zaman yok olmamıştır. İnsanlık tarihi kadar köklü bir geçmişe sahip olan yeme-içme alışkanlığı coğrafya, kültür ve inanç gibi çeşitli faktörlerden de etkilenmiştir.* 1     “Din ve mutfak arasındaki etkileşim sadece günümüz toplumlarında ve geniş insan topluluklarında inanılan dinler için değil, aynı zamanda tarihte belli küçük bölgelerde ortaya çıkmış ve ömrü kısa olan inanışlarda da mevcuttur. Birçok eski inanışta ibadetler geniş bölgelerde yapılan toplu eğlencelerde ziyafetler eşliğinde yapılmaktadır. Günümüzde ise birçok din ürün bazlı veya tüketim kalıpları bakımından mutfakları ve gıda tüketimini şekillend...
Resim
ZİNDANDAN KURTULMAK-2 “Cennet ile Cehennem”   “Aşık burda demsiz kalmaz, Burda ölen orda ölmez Aşıkları ölüm almaz Korkmam ölümden ölümden.” Kul Hüseyin “Ölmez ha gurban ölmez. Şimdi çoğu söylerken ayetin (nefesin) bu bölümünü söylemez, çoğu da bilmez zatı (zaten). Gerçi bu unutulduğundan değil artık ne gerçek kaldı, ne aşık kaldı ne de ölmeden evveli ölen. Babam Aşık Ali Dede çok anlatırdı: “Artık biz yükümüzü topladık goyup göçüyok, sanmayın öldük, gönlünün möhrünü çezene (çözene) görüneceyik bir vakit.” Öyle işte oğlum, şimdi herkes oturmuş arş-ı kürşü, onsekizbin alemi yaradan, evirip/çeviren Allah ile cennet/cehennem pazarlığı yapıyı. Heç olacak şey mi bu. Hizmette, ibadette Hakk için, Hakk’ın emr-i rızası içün değil mi? Devrin alimleri insanlara korku ile iman sahibi yapıylar oysa ki korku ile iman aynı bedende bulunmaz. İman; sevgiden, muhabbetten, aşktan doğmuştur; korku başıma bir şey gelecek mi ya da getirecek mi endişesinden hasıl olur. Şerrinden, belas...
Resim
    İNKÂR, İMHA VE ASİMİLASYONUN ACI PORTRESİ                                                 “ Biz de Sizin Gibiyiz Artık ”  “ Üzülme gurban üzülme sahapsız değilik, yalangızın sahabı Şah-ı Merdan’ımış. ”                                                Her insanın yaşam serüveninde bir söz vardır ki kiminin yaşamını alt-üst eder, kiminin ise yaşamı yeniden inşasına vesile olur. İşte sahipsiz (tek sahibi Şah-ı Merdan olan) Abdalların ziyaretgâhı Ana Meryem türbesinin yıkımı üzerine Fadimana Teyze’nin söylediği bu söz de yıllardır kendi hakikatinden kaçmak için kendine yeni kılıflar biçen fakirin hayatında alt-üst oluşun ardından, yeni bir yaşamın inşasına vesile oldu.        Yıllardır Alevi kurumla...
Resim
  İsmi Seyyid Ali bir ismi Bektaş Cemale işledi o nurun Nakkaş Muhibbi kaynatsa kazanda bir aş Gülbangı var dilde Seyyid Ali’nin “Nam-ı diğer Şahım Kızıldeli’nin.” Fukara (Umut Gürses) Vakit saatlerimiz hayrola, hayırlar feth ola, hayırlı kapılar açıla; şerler def ola, münkirler mat münafıklar berbat ola. Hakk saklaya, Hızır bekleye. Yolumuzu yolsuza, arsıza, uğursuza, pirsize, nursuza uğratmaya; neyleyim, ne edeyim dedirtmeye. Her vakit rehber, pir, mürşit elini üzerimizden eksik eylemeye. Cümle talibimizi, muhibbimizi namerde değil merde dahi muhtaç eylemeye. Üçlerin, beşlerin, yedilerin, oniki sadr-ı velayetin, ondört masum-u pakların, onyedi kemerbestlerin, kırkların, seksen bin rum erenleri, doksan bin Horasan Pirleri, yüz bin gayb erenlerin, yüzyirmi dört bin nebinin velinin, aşığın, sadığın, bağrı yanığın, sersemin, budalanın; Seyyit Battal Gazi’nin, Baba İlyas’ın, Baba İshak’ın, Dedegarkın’ın, Hacı Bektaş’ın, Ağuçan’ın, Kureyşan’ın, Baba Mansur’un, Sarı Saltık...